Gaybı kim bilir?
Sual: Gayb nedir? Gaybı kimler bilebilir?
CEVAP
Gayb, duygu organları ile veya hesap ile, tecrübe ile anlaşılmayan şey demektir. Gaybı ancak Allah bilir. O, Âlim-ül-gayb [gaybı bilen]dir (Haşr 22) ve Allâmül-guyûb [gaybları en iyi bilen]dir. (Sebe 48)
Bu konudaki birkaç âyet meali şöyledir:
(Allah’ın, gaybları en iyi bilen olduğunu hâlâ anlamadılar mı?) [Tevbe 78]
(De ki: Gaybı bilmek Allah’a mahsustur.) [Yunus 20]
(Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir.) [Hud 123, Nahl 77]
(De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka bilen yoktur.) [Neml 65, Hücurat 18]
Gaybı Peygamberler de bilmez. Bu konudaki birkaç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Ben gaybı da bilmem.) [Enam 50, Hud 31]
(Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır.) [Enam 59]
(De ki: Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim.) [Araf 188]
Gaybı cinler de bilmez. Bir âyet meali:
(Cinler gaybı bilselerdi, zelil edici azap içinde kalmazlardı.) [Sebe 14]
Falanca hoca, filanca falcı gaybı biliyor demek küfür olur. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Falcının, büyücünün veya başka birinin gaybdan verdiği haberlere inanan, Kur’an-ı kerime inanmamış olur.) [Taberani]
Allahü teâlâ dilerse, Peygamberlerine bazı gayblarını bildirir. Bu konudaki iki âyet meali şöyledir:
(Allah size gaybı bildirmez; fakat dilediği Peygamberine gaybı bildirir.) [Al-i imran 179]
(Allah gayba kimseyi muttali kılmaz; ancak dilediği Peygamber müstesna. Çünkü her Peygamberin önünden ve ardından gözcüler salar.) [Cin 26, 27]
Hazret-i Musa, ledün ilmine sahip, yani Allah’ın kendisine gaybları bildirdiği bir zata, (Rabbimizin sana öğrettiği doğruyu bulmama yardım edecek hayra götürecek bir ilmi bana da öğretmen için, sana tâbi olmak istiyorum) dediği Kur’an-ı kerimde bildiriliyor. (Kehf 66)
Gaybları bilen, ledünni ilme sahip olan bu zatın Hazret-i Hızır olduğu bildirilmiştir. Resulullah efendimize ise, birçok gayblar bildirilmişti. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Saflarınızı tamamlayın. Çünkü sizi elbette arkamdan da görüyorum.) [Müslim]
(Rükû ve secdeleri düzgün yapın, Allah’a yemin ederim ki, sizin rüku ve secde yaptığınızı arkamdan görüyorum.) [Buhari, Müslim]
Gözde görmeyi yaratan Allahü teâlâ, diğer uzuvlarda da görmeyi yaratmaya kadirdir. Resulullahın bu mucizesini inkâr eden, Allah’ın kudretini inkâr etmiş olur. Resulullahın gündüz aydınlıkta nasıl görürse, gece karanlıkta da aynen gördüğü Buhari’deki hadis-i şerifte bildirilmiştir.
Evet, Allah’tan başka gaybı kimse bilemez. Bilir demek küfürdür. Bir gün Resulullah efendimizin devesi kayboldu. Münafıklar bunu fırsat bilip, (Hani göklerden, Cennetten, Cehennemden bahsediyordu. Kaybolan devesinin yerini bile bilmiyor) dediler. Münafıkların bu sözü Resulullah efendimize ulaşınca, (Vallahi ben ancak Rabbimin bana bildirdiklerini bilirim. Şu anda Rabbim, bana devemin nerede olduğunu bildirdi. Devem, şu anda falanca yerdedir) buyurdu. Tarif edilen yere gidip deveyi bir ağaca bağlı olarak buldular. (Mevahib-i ledünniyye)
Ancak, Allahü teâlâ bildirirse Resulü de, evliyası da bilebilir. Bunun delillerini yukarıda genişçe bildirdik. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kalbleriniz temiz olsa idi, siz de benim duyduklarımı duyardınız.) [İ. Ahmed, Taberani] (Bu hadis-i şerifteki gibi kalbi temiz olan Hazret-i Ömer, Medine’den İran’daki ordusunu görüp, komutanı Sariye’ye, “Dağa yanaş” demiştir. (Ş. Nübüvve)
Yine bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Geçmiş ümmetler içinde vukuundan önce bazı gaybları haber veren keramet ehli zatlar var idi. Ümmetimden de Ömer onlardandır.) [Buhari, Müslim]
Hazret-i Ömer’inki gibi başka evliyadan da birçok keramet görülmüştür. Kur’an-ı kerim bunu bildirmektedir. (Neml 38-40, Meryem 24, Al-i imran 37, Kehf 17,18)
Netice: Allahü teâlâ dilediğine gaybı bildirir ve o da gaybdan haber verir. (Avarif-ül-mearif)
Beş gaybın mahiyeti
Sual: (Lokman suresinin 34. âyetinin klasik tefsirinde, bu âyette beş gaybın bildirildiği söyleniyorsa da bu doğru değildir, çünkü günümüzde yağmurun ne zaman yağacağı ve rahimdeki çocuğun cinsiyeti önceden biliniyor) deniyor. Klasik tefsirler yanlış mı?
CEVAP
Klasik tefsir denilerek, müfessirlere dil uzatılması kıyamet alametidir. Resulullah efendimizin (Âhir zamanda sonra gelenler [türediler], önceki âlimleri cahillikle suçlayacaktır) hadis-i şerifindeki mucizesi meydana çıkıyor. Eski âlimleri suçlamak moda hâline gelmiştir. Bu da o hezeyanlardan biridir. O âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Kıyametin ne zaman kopacağını ancak Allah bilir. [Nereye, ne zaman ve ne miktarda] yağmur yağdıracağını ve rahimlerde olanı da O bilir. Hiç kimse, yarın [hayır ve şerden] ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.) [Lokman 34]
Cebrail aleyhisselam, kıyametin ne zaman kopacağını sorunca, Resulullah efendimiz, (Bu hususta, sorulan, sorandan daha bilgili değildir. Bunlar Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği beş husustur. Kıyametin ne zaman kopacağını ancak Allah bilir. Yağmuru o indirir, rahimlerde olanı O bilir. Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilemez) buyurunca Cebrail aleyhisselam (Doğru söyledin) diye cevap verdi. (Ebu Davud - Kurtubi)
Mensur, rüyada ölüm meleğini görüp, ne kadar yaşayacağını sorar. O da, beş parmağını gösterir. Tabircilerden kimi beş yıl, kimi beş ay, kimi beş gün yaşayacaksın derler. İmam-ı a’zam hazretleri, (Ölüm meleği, “Ben bunu bilmem. Bu, Lokman suresindeki bilinmeyen beş gaybdan biridir” demek istemiştir) buyurur. (Medarik tefsiri)
Gayb nedir? Gaybın mahiyeti bilinirse, bu mesele gayet kolay anlaşılır. His organlarıyla, teknik bilgiyle, yani tecrübe ve hesapla anlaşılamayan şeylere gayb denir. Mesela Cennetin, Cehennemin ve meleklerin varlığı böyledir. Bir çocuğun büyüyünce, iyi mi, kötü mü, âlim mi, zalim mi olacağı gibi şeyler akılla, teknikle bilinemez. Bugün ultrasonla veya başka yolla çocuğun cinsiyetinin tespiti gayb değildir. Bilinen bir şeyin gösterilmesidir. (Ana rahmindekini ancak Allah bilir) ifadesi, sadece cinsiyetle ilgili değil, (Çocuğun sağ salim doğup doğmayacağını, said mi şaki mi, yani Cennetlik mi Cehennemlik mi olacağını, ne işler yapacağı, nerede yaşayıp nerede öleceği gibi hususları ancak Allah bilir) demektir.
Çocuğun uzuvlarının bir cihazla görülmesi, gayb değildir. Yahut anne karnı ameliyatla açılıp bakıldığında, çocuk erkek mi, dişi mi diye görünce gayb bilinmiş olmaz. Karnını yarmayıp da, bir cihazla veya ultrasonla bilinirse, bu da gaybı bilmek olmaz. Aletlerle yağmurun gelişini görüp, yarın yağmur yağacak diye tahminde bulunmak da gaybı bilmek değildir. Eve doğru gelen adamı pencereden görüp (Biri geliyor) demek, gaybı bilmek olmaz. Yağmur bulutlarının geldiğini görmek de bunun gibidir. Görmeden bilmek, gaybı bilmek olur. Bir duvarın arkasındaki şeyler, bize göre gaybsa de, bir aletle görebiliyorsak gayb olmaktan çıkar.
Hazret-i Ömer’in İran’daki ordusunun kumandanına, Medine’den seslenmesi ve sesini ona duyurması keramettir. Bugün Medine’den İran’la telefon veya başka cihazla konuşulması keramet değildir. Şimdi biri çıkıp da, ben de Medine’den konuşuyorum, benimki keramet olmadığına göre, Hazret-i Ömer’inki de keramet değildi diyemez.
Anne karnındaki çocuğun cinsiyetini bilme imkânı yoksa o gayb demektir. Yağmurun ne zaman yağacağı bir aletle bilinmediği zaman, o da gaybdır. Bunlar gayb değil diyerek hadis-i şerife ve tefsirdeki bilgilere klasik yorum diye saldırmak çok çirkindir.
Kalblerden geçenleri bilmek
Sual: Kalblerden geçeni ancak Allah bilir diye bir âyet var mı?
CEVAP
Evet, birçok âyet-i kerime vardır. Birkaçının meali şöyledir:
(İnsanı ben yarattım ve nefsinin kendisine fısıldadığını [ne düşündüğünü] bilirim ve ben ona şah damarından daha yakınım.) [Kaf 16]
(Allah onların kalblerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.) [Neml 74]
(Elbette Allah kalblerin içindekini hakkıyla bilir.) [Al-i İmran 119]
(Allahü teâlâ, kalblerinizde ne varsa hepsini bilir.) [Al-i İmran 154]
(Onlar, ağızlarıyla, kalblerinde olmayanı söylüyorlardı. Hâlbuki Allah, onların kalblerinde gizlediklerini elbette bilir.) [Al-i İmran 167]
(Onların kalblerinde olanı Allah bilir.) [Nisa 63]
(Allah kalblerde olanı bilir.) [Enfal 43, Zümer 7, Tegabün 4]
(Allah kalblerde olanı bilendir.) [Hud 5]
(Sözlerinizi gizleseniz de, açığa vursanız da birdir; O, kalblerde olanı bilir. Yaratan hiç bilmez mi?) [Mülk 13, 14]
Kalblerden geçeni yalnız Allahü teâlâ bilir. Bir de Onun bildirdiği enbiya ve evliya, Onun bildirdiği kadar bilir.
Gaybı bilmek
Sual: (Maide suresinin 117. âyetinde Hazret-i İsa’nın yaşarken gaybı bildiği, öldükten sonra bilmediği açıklanıyor. O halde ölmüş olan peygamberler de, evliya da gaybı bilemez; çünkü onlar ölüdür, işitmezler. Bunun için, şefaat ya Resulallah demek şirktir) diyen sapıklar var. Diriye işittiren Allah, ölüye işittiremez mi? Benim anladığıma göre, (Ölü peygamber işitmez) demekle, burada sorgulanan peygamber değil, Allahü teâlâdır. Ruh ölmediğine ve işiten ruh olduğuna göre, kâfir olsun, Müslüman olsun, her ruha Allahü teâlâ işittirmiyor mu?
CEVAP
Bildirilen âyet-i kerimenin meali şöyledir:
(Allah, “Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, beni ve annemi Allah’tan başka iki ilah edinin mi dedin?” diye sorduğu zaman, “Hâşâ, hak olmayan sözü söylemenin bana yaraşmayacağını elbette Sen bilirsin. Sen, benim içimde olanı da bilirsin. Ben Senin zatında olanı bilmem. Ancak sen Allâm-ül guyubsun [gaybları en iyi bilensin]. Ben onlara sadece, bana emrettiğin gibi, “Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin” diye söyledim. Aralarında bulunduğum müddetçe onlara şahittim. Beni aralarından aldıktan sonra, onları Sen gözlüyordun. Sen her şeye şahitsin.) [Maide 116, 117]
Bu âyet-i kerimeden, İsa aleyhisselamın, onların yanındayken gaybı bildiği, onların arasından ayrılınca bilmediği manasını çıkarmak yanlış olur. Hazret-i İsa, ölmeden göğe yükseltildiği halde, sualde, (Onun öldükten sonraki durumu bilmediği) söyleniyor. Hâlbuki âyet-i kerimede, öldüğün zaman denmiyor, aralarından beni aldığın zaman buyuruluyor. Ayrıca, (Hazret-i İsa, aralarındayken onları o gözetliyordu, o ayrılınca artık Allah gözetledi) anlamı da çıkmaz.
Evliya da, Enbiya da, yaşarken gaybı bilmedikleri gibi ölünce de bilmezler. Bundan Allahü teâlânın diledikleri müstesnadır. Yani Allahü teâlânın, yaşarken de, vefat ettikten sonra da, kendilerine gaybı bildirdikleri, bunun dışındadır.
Bıçağa kesme, ateşe yakma özelliğini veren Allahü teâlâdır. Belli bir zaman için, bu özelliği kaldırabilir. Nitekim İsmail aleyhisselamı bıçak kesmemiştir. Babası İbrahim aleyhisselamı Nemrud’un ateşi yakmamıştır. Bu Allahü teâlâ için zor şey değildir. Ölü kimselerin işitmeleri ve iş yapmaları da, aynıdır. Bunlara itiraz etmek, Allahü teâlânın sonsuz kudretine itiraz olur.
(Ölü işitmez) demeleri de çok yanlıştır; çünkü ruh ölmez. İşiten ruhtur. Sadece Enbiyanın, Evliyanın ruhları değil, kâfirlerin ruhları da işitir.
Ölülerin işittiklerine dair çok hadis-i şerif vardır. Birkaçı şöyledir:
(Eğer kabre konan kişi mümin ise, kabri genişletilir. Kıyamette insanlar diriltilinceye kadar kabri hoş kokularla doldurulur. Kabre konan kişi kâfir ise, demirden bir tokmakla başına vurulur. Öyle bir çığlık atar ki, cin ve insanların dışındaki bütün canlılar işitir. Kabri öyle daraltılır ki, kaburga kemikleri birbirine geçer.) [Buhari, Müslim]
(Kabir azabı vardır.) [Buhari] (Azap diriye yapılır.)
(Ölü kabre konurken, ayak seslerini işitir.) [Buhari] (Diri olan işitir.)
Demek ki, can çıkmakla insan ölmüyor, ruhu bedenden ayrılıyor. Beden çürüse de, ruh işitiyor iş yapıyor. Hazret-i Hızır’ın ruhunun iş yapması, yardıma koşması da böyledir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Uhud’da şehid olan kardeşlerinizin ruhları, yeşil kuşlarla Cennete gitmiştir. Onlar Cennetin ırmaklarından su içer, meyvelerinden yiyip Arş’ın gölgesinde asılı altın kandillerle giderler, istirahat ederler. Yiyeceklerin, içeceklerin lezzetini ve orada yaşanan hayatın güzelliklerini tattıkları zaman, “Allahü teâlânın bizlere neler verdiğini kardeşlerimiz bilselerdi de, cihaddan çekinmeselerdi” dediler. Allahü teâlâ da, ben onlara, sizin durumunuzu bildiririm buyurdu.) [Müslim, Tirmizi, İbni Mace]
İşte o âyet-i kerimenin meali:
(Allah yolunda öldürülenleri ölü sanmayın, onlar Rableri indinde diridir ve Allah’ın bol nimetinden sevinç içinde rızıklanırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayanlara [henüz şehid olmamışlara, şehidlikte] korku olmadığını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.) [Al-i İmran 169]
İlk âyette, (Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, onlar diridir) diye ikaz ediliyor. İkinci âyette, bunların yiyip içtikleri de bildiriliyor. Yani hem ölmedikleri, hem de yiyip içtikleri bildiriliyor. (Ölü işitmez, iş yapmaz) diyenler, bu âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere karşı gelmiş oluyorlar.
Peygamberler ve Evliya zatlar, şehidlerden elbette üstündür. Şehidler ölmeyince, yiyip içince Resullulah’ın ve Evliyanın ölmeyip yiyip içtikleri ve tasarrufta bulunmaları nasıl inkâr edilir ki?
Gaybı bilenler
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Kalbleriniz temiz olsaydı, siz de benim duyduklarımı duyardınız.) [İ. Ahmed, Taberani]
Bu hadis-i şerifteki gibi, kalbi temiz olan Hazret-i Ömer, Medine’den İran’daki ordusunu görüp, komutanı Sariye’ye, (Dağa yanaş) demiştir. (Şevahid-ün Nübüvve)
Yine bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Geçmiş ümmetler içinde, olay meydana gelmeden önce bazı gaybları haber veren keramet ehli zatlar vardı. Ümmetimden de Ömer, onlardandır.) [Buhari, Müslim]
Hazret-i Ömer’inki gibi, başka Evliyadan da birçok keramet görülmüştür. Kur’an-ı kerim bunu bildirmektedir. (Neml 38-40, Meryem 24, Al-i İmran 37, Kehf 17,18)
Netice: Ölü olsun, diri olsun, Allahü teâlâ dilediğine gaybı bildirir; o da gaybdan haber verir. (Avarif-ül-mearif)
Münafıkların bilinmesi
Sual: Ebu Hüreyre, (Resulullah, âlemin yaratıldığı zamandan, yok olacağı güne kadar, olmuş ve olacak şeyleri bize bildirdi. Bunlardan bildirilmesi gerekenleri size bildirdik. Gerekmeyenleri, bildirmedik) diyor. Bu, Peygamberimizin her gaybı bildiğini göstermez mi? Kıyamette Resulullah'a, Eshab-ı kiram arasına karışan münafıklar için söylenecek olan (Senden sonra onların neler yaptıklarını biliyor musun?) sözü, buna aykırı değil mi?
CEVAP
Hayır, aykırı değildir. Bütün peygamberler, gaybların tamamını değil, ancak kendilerine bildirilenleri bilir. İkinci sözün açıklaması şöyledir:
Resulullah efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, münafıkların kimler olduğunu biliyordu, bunları tek tek Hazret-i Huzeyfe’ye bildirip, (Allahü teâlâ beni, onların cenaze namazını kılmaktan men etti) buyurdu. Hazret-i Huzeyfe’den başka kimse onları bilmiyordu.
Resulullah'ın vefatından sonra, Hazret-i Ömer, cenaze olduğu vakit, Hazret-i Huzeyfe’ye bakardı. O cenaze namazını kılarsa kılar, kılmazsa, o da kılmazdı. Âhirette de, o kimselerin münafık olduklarını elbette biliyordu. Onları orada rezil etmek için Allahü teâlâ öyle buyuracaktır. Nitekim bir insanın ne günah, ne sevab işlediği, kiramen kâtipleri denen meleklerce kayda alındığı hâlde, âhirette günah işleyen organlar da konuşacak, şahitler çoğalacaktır. Hiç kimse yaptıklarını inkâr edemeyecektir.
Gaybı insan bilemez
Sual: Bir hoca, (Gaybın bazılarını insanlar da bilir, mesela Güneş’in ne zaman doğup, ne zaman batacağını veya Ay ve Güneş tutulmalarının zamanını insanlar da bilir) dedi. Güneş’in doğup batması, Ay ve Güneş’in ne zaman tutulacağı gayb mıdır?
CEVAP
Hayır, gayb değildir. O hoca, gaibi [gaybı] bilmediği için öyle konuşmuş.
Duygu organlarıyla veya hesapla, tecrübeyle anlaşılamayan şeye gayb denir. Binlerce yıl önce nelerin olduğu, binlerce yıl sonra nelerin olacağı [mesela Kıyametin ne zaman kopacağı] gibi hususlardan duygu organlarıyla, hesapla, kitapla, tecrübeyle veya herhangi bir alet vasıtasıyla anlaşılamayan şeylere gayb denir. Arkeolojik kazılarla binlerce yıl önce olmuş olayları tespit etmek veya astronomik araştırmalarla binlerce yıl sonra Güneş’in ne zaman tutulacağını bilmek, gaybı bilmek değildir. Cinsiyeti teşekkül etmiş anne karnındaki bir çocuğun cinsiyetini ultrasonla veya başka bir yolla bilmek gaybı bilmek değildir. Yağmurun veya karın yağacağını aletlerle önceden bilmek gayb değildir. Çeşitli hesaplarla, Güneş’in şu saatte batacağını, Ay’ın falanca tarihte doğacağını söylemek de gayb değildir.
Her gaybı ancak Allah bilir. (Bazılarını insanlar da bilir) demek aşağıdaki âyet-i kerimeleri inkâr olur:
(Gaybı bilmek Allah’a mahsustur.) [Yunus 20] (Bazıları insanlara mahsus değildir.)
(Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir.) [Hud 123, Nahl 77] (Bazıları insanlara ait değildir.)
(De ki: Göklerde ve yerde gaybı Allah’tan başka bilen yoktur.) [Neml 65] (Bazılarını insanların bileceğini söylemek bu âyet-i kerimeye de aykırıdır.)
(Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır.) [Enam 59] (Bazı gaybın anahtarları insanların yanında değildir.)
(Allah’ın, gaybları en iyi bilen olduğunu hâlâ anlamadılar mı?) [Tevbe 78]
Peygamber de gaybı bilmez
Yukarıdaki âyet-i kerimeler gaybı yalnız Allah'ın bildiğini göstermektedir. Peygamberler, melekler, cin ve şeytanlar da gaybı bilemez.
Gaybı Peygamber efendimiz de bilmez. Bir âyet-i kerime meali:
(De ki: Ben gaybı bilmem.) [Enam 50, Hud 31]
Peygamber efendimizin gaybı bildiğine dair birçok hususlar, bu âyet-i kerimeye aykırı değildir. Gaybı peygamberler bilmez, ama Allah bildirirse elbette bilirler. İki âyet-i kerime meali:
(Allah size gaybı bildirmez, fakat dilediği resulüne bildirir.) [Âl-i İmran 179]
(Allah gayba kimseyi muttali kılmaz, ancak dilediği resul müstesnadır.) [Cin 26, 27]
Allahü teâlâ, bu âyetlerde bildirdiği gibi, Peygamber efendimize birçok gaybı bildirmiştir. Peygamber efendimize bildirdiği gibi bazı evliya zatlara da bildirmiştir. Mesela Hazret-i Ömer, Medine’den İran’daki ordusunu görüp, komutanı Sariye’ye, (Dağa yanaş) emrini vermiştir. (Şevahid-ün Nübüvve)
Yine bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Geçmiş ümmetler içinde, olay meydana gelmeden önce bazı gaybları haber veren keramet ehli zatlar vardı. Ümmetimden de Ömer, onlardandır.) [Buhârî, Müslim]
Bazı peygamberlerine ve evliya zatların bazılarına gaybı bildiren de Allahü teâlâdır.