Sadrazam Koca Ragıp Mehmed Paşa “Turfa dükkan-ı hikemdir bu köhen tâk-ı felek, Ne ararsan bulunur derde devadan gayri” (Sayısız hikmetlerle dolu olan bu kainat öyle tuhaf bir dükkandır ki, orada aradığından başka herşey bulabilirsin.) mısraını mırıldanırken, Sultan Üçüncü Mustafa Han, nükteleriyle meşhur Şair Haşmet’i merak edip görmek istemiş ve bu arzusunu aynı özellikleri taşıyan dostu Koca Ragıp Paşa’ya iletti.

Paşa da “Efendim, Haşmet hakikaten nüktedân ve derviş bir adamdır ve nedim olmaya layıktır. Ancak kendisi pek patavatsızdır. Korkarım ki, ihsanınıza kanmayarak sizi rahatsız eder. İstirham ederim, kendisine bir şey ihsan buyurmayınız!” dedi. Ertesi gün Haşmet’e patavatsızlık etmemesini, bir şey istememesini sıkı tenbih ettikten ve bir de yemin ettirdikten sonra onu saraya gönderdi.

Haşmet huzura çıktı ve pek çok nüktedanlık ve latifeleriyle padişahı memnun eyledi. Sarayda üç gün kaldı, fakat hiç ihsan görmedi. Üçüncü günün sonunda tekrar huzura çıktı ve veda etti. Yine ihsan görmedi. Saraydakilerle vedalaştı, yine ihsan yok. Belki çıkışta verirler ümidiyle kapıya vardı, yine ihsan yok. Ağalara göründü, ihsan yok.. Geri döndü, huzura çıkmak için izin istedi. Padişah onu kabul etti: “Bre Haşmet, hani gidiyordun, niye geldin?” diye sordu.

Şair Haşmet hürmetle tazim edip, sonra pek müteessir bir halde: “Zat-ı şahanem arzedeyim. Ragıp Paşa beni, buraya gönderirken bir şey istemememi tenbihle yemin ettirdi. Ben de bir şey istemedim. Fakat giderken de bir ihsan çıkmayınca merak ettim, acaba size de, ‘Haşmet’e ihsanda bulunmayın!’ diye yemin ettirdi mi? Haşmet’in bu sözünden memnun olan padişah ona umduğundan da fazla ihsanda bulundu.