Hülya hanım, emekli bir öğretmendi. Sabah gazete okumak, günlük haberleri öğrenmek, belli yazarların köşe yazılarını takip etmek, onun en büyük zevki idi. Yıllarca çalıştığı için sabahları gazete alıp okumaya fırsat bulamıyordu; ama artık emekli olmuştu ve daha önce isteyip de yapamadığı birçok şeyi yapabilecek zamanı vardı. Hep gıpta etmişti karşı komşusuna. Sabah, abone oldukları gazeteleri kapılarına geliyordu. Kendisi işe giderken, komşusu da, kapıdan gazetesini almak için kapıyı açtığında, karşılaşıyorlardı. Yaz tatilinde komşusu olmadığı için, gazeteyi onun almasını istediklerini söylediklerinde, ne kadar da mutlu olmuştu. İşte o zaman tanışmıştı Türkiye gazetesiyle. Bu gazeteyi okumadan hiçbir işe başlamıyor, okumadığında da, kendinde eksiklik hissediyordu. En çok da dini sayfası, onun ilgisini çekiyordu. Birçok dini meseleyi buradan öğrenmişti. Şimdi dininin emirlerini yerine getirmeye çalışıyordu. Daha önce kendisine hiç öğretilmeyen, ne kadar çok şey olduğunu anladı. Duymadığı, bilmediği bu önemli meseleleri öğreniyor, öğrendikçe de kıymetli olan zamanını boşa geçirdiği için hayıflanıyordu.

O gün her zaman ki gibi gazetesini almış okurken ilk sayfada bir haber gördü:
“Gazetemiz 39 yaşında...”
Demek 39 yıl olmuş, diye düşündü. Gazeteye bir tebrik ve teşekkür mektubu yazmaya karar verdi. Mektubu yazıp postaladı. Gazete yetkilileri mektubu alıp okuduklarında çok duygulandılar. Gazetede, bu mektubu yayınlamaya karar verdiler. Mektup şöyle idi:

“Pek muhterem gazete yetkilileri,

Öncelikle gazetenizin 39. yılını kutluyorum ve kıyamete kadar hizmetlerinizin devam etmesini Allahü teâlâdan niyaz ederim. Efendim, ben gazetenizle 5 yıl önce komşum vesilesiyle tanıştım, sonra da vazgeçemez hale geldim. Bu gazeteyle hayatım, dünyam, her şeyim değişti. Siz bana öyle büyük bir iyilik yaptınız ki, bu iyiliği ana babamdan görmedim. Siz bana sonsuz saadet kapısını açtınız. Sizlere, en büyüğünden en küçük birimde çalışan dağıtıcı arkadaşlara kadar, teşekkürü bir borç biliyorum. Yüce Rabbime benim gibi, birçok insana da faydalı olmanız için, hep dua ediyorum ve hizmetlerinizin devamını diliyorum. Efendim, aslında size hayat hikâyemi anlatarak vaktinizi almak istemiyorum; ancak benim gibi başka insanlara örnek olması için ve de size minnettarlığımın ölçüsünü anlatmak için kısaca bahsetmek istiyorum.

Bendeniz ailemin tek çocuğuyum. Anne ve babam okumuş yüksek tahsil yapmış kariyer sahibi hatırı sayılır insanlardı. Beni de, kendileri gibi kariyer yapmış, modern, kültürlü biri olarak yetiştirmek için çok uğraştılar. Görgü ve kültürümün artması için dış ülkelere tatillere gönderdiler. Özel hocalar tutarak, piyano dersi aldırdılar. Özel öğretmenler, özel okullarda okuttular. Her şeyin en iyisi, her şeyin en güzeli, en özeli benim olmalıydı, beni çok sevdiklerini söylüyorlardı; ama işleri çok olduğundan hiç benim yanımda bulunamıyorlardı. Yalnız büyüdüm yalnızım diye şikâyet edecek olsam, (Arkadaşlarını al diskoya git, arkadaşlarını al bara git eğlen) derlerdi. Kısacası, şımarık büyüdüm. Kimseleri beğenmedim, kimselerle geçinemedim, hiç kimse benim dengim olmadığı için evlenemedim. Kendimi öyle beğeniyor, öyle kültürlü ve görgülü zannediyordum ki, herkesi küçük görüyordum. Yanımda olan ve arkadaş bildiğim kimseler sırf imkânlarımdan faydalanmak için benimle arkadaş göründüler. Fakirlere ise hiç tenezzül etmez, onları cahil ve yobaz olarak görürdüm. Eğlence diye yaptığım şeyler hatırama geldikçe, kendimden utanıyorum. Annem ve babam, belki bana her şeyi verdiklerini zannettiler. Aslında hiçbir şey vermediklerini sizin gazetenizden öğrendim. Anne ve babamı bir yılbaşı partisinden, içkili bir halde eve dönerlerken geçirdikleri trafik kazası sonucunda kaybettim.

Düşünüyorum da, bir insanın ana babası ona eğer dinini, dinin emirlerini öğretmediyse hiçbir şey öğretmemişler demektir. Ben, bizi yaratanın olduğunu, onun bir olduğunu ve peygamberi olduğunu sizden öğrendim. Namazın, orucun, zekâtın farz olduğunu sizden öğrendim. Şükürler olsun ki, beni yaradan bana acımış, ailemin göstermesi gereken merhametin daha büyüğünü bana göstererek, dinimi öğrenmemi ve yaşamamı bana nasip etmiş. Ailem kendileri ölmeden önce, beni öldürmüş aslında, yani evlat katili olmuşlar. Bütün ana babalar evlatlarına dinlerini öğretsinler. Çünkü yurt dışında yaşamak, zengin olmak, iyi eğitim almak insana, dinini bilmedikçe bir şey kazandırmıyor, aksine yoldan çıkarıyor. Bütün ana babalara yalvarıyorum, lütfen çocuklarınızı öldürmeyin, evlat katili olmayın, dinini öğretmeyecekseniz evlat sahibi olmayın. Evladına dinini öğretmeyenler onu ebedi ateşe atmış, yani evlat katili olmuşlar demektir. İşte benim gerçek ana babam bana dinimi öğretenler, beni ebedi ateşten kurtaranlardır. Sanırım niçin size bu kadar minnettar olduğumu anlamışsınızdır.

Nice 39 yıllara efendim. Evladınız Hülya.”