Sual: Zina veya livata gibi çirkin günahlar işleyen ve sonra tevbe edip salih Müslüman olan kimsenin, önceki hâlini bilip ondan nefret edenlere imam olması neden mekruhtur? Allah'ın affettiği temiz kimseyi kullar niye affetmiyor? Tevbe edenden nefret etmek uygun mu?
CEVAP
Evet, tevbe eden ve bir daha günah işlemeyen kimse temiz olur. Tevbe edenden değil, yapılan kirli işten nefret ediliyor. Bu nefret yani tiksinmek, insanın elinde değildir. Temiz olmak ayrı şey, tiksinmek ayrı şeydir. Bazı kimseler, temiz olduğunu bildikleri hâlde, başkalarının içtiği suyun artığını bile içemez. Bu, yaratılıştan gelen bir duygudur. Mesela yatalak bir hastanın lazımlığı iyice yıkansa, dezenfekte edilse, gıcır gıcır tertemiz olsa, o lazımlıkla çorba içemeyen olur. Bu, lazımlığın pis yani yıkanmamış olduğunu göstermez. İnsan elde olmadan tiksinir, midesi almaz. Bunun gibi bazısı, genel evden çıkan tevbe etmiş kadınla da evlenemez. Bazısı da, livata yapıp tevbe eden erkekten nefret eder. Bu nefret, elde olmayan bir duygudur. Aşağıdaki hadise de buna bir örnektir:
Hazret-i Hamza’yı şehit eden Vahşî, Mekke’nin fethinden sonra kimliğini bildirmeden Medine’de mescide gelip selam verdi. Resulullah efendimiz selamını aldı. Vahşî dedi ki:
- Ya Resulallah! Bir kimse Allah’a ve Resulüne düşmanlık yapsa, en kötü, en çirkin günahı işlese, sonra pişman olup gerçek olarak iman etse, Resulullah’ın huzuruna gelse, bunun cezası nedir?
- İman eden, affolur, kardeşimiz olur.
- Ya Resulallah! Ben iman ettim. Allah’ı ve Resulünü her şeyden çok seviyorum. Ben Vahşî’yim.

Resulullah, Vahşî adını işitince, Hazret-i Hamza’nın şehid edilmiş hâli gözünün önüne geldi. Ağlamaya başladı. Vahşî, öldürüleceğini anlayarak kapıya doğru yürüdü. Eshab-ı kiram kılıçlarına sarılmış, işaret bekliyordu. Vahşî, (Son nefesimi alıyorum) diye düşünürken, Cebrail aleyhisselam gelip, Allahü teâlânın şu emrini bildirdi:
(Ey sevgili Peygamberim! Bütün ömrünü puta tapmakla geçiren, kullarımı bana düşman etmeye çalışan bir kâfir, ihlâsla bir kelime-i şehadet okuyunca, ben onu affediyorum. Sen, amcanı öldürdü diye Vahşî’yi affetmiyor musun? O pişman oldu. Şimdi sana inandı. Ben affettim, sen de affet!)

Herkes, öldürün emrini beklerken, Resulullah (Kardeşinizi çağırın!) buyurdu. Kardeş sözünü işitince, saygıyla çağırdılar. Resulullah, Vahşî’ye, affolunduğunun müjdesini verip, (Fakat seni görünce dayanamıyorum, elimde olmadan üzülüyorum) buyurdu. Hazret-i Vahşî de, Resulullah’ı üzmemek için, bir daha yanına gelmedi. Mahcup, başı önünde yaşadı. Aynı mızrak ve okla, peygamberlik iddiasında bulunan Müseyleme’yi öldürüp İslâmiyet’e büyük hizmet etti. (Eshab-ı kiram kitabı)

Hazret-i Vahşî “Radıyallahü anh”, Eshab-ı kiramdan olmakla en yüksek makama erişti. Eshab-ı kiramın en alt tabakasındaki kişi, Eshab-ı kiramdan olmayan bütün evliya ve ulema zatlardan üstündür. Bu olay da gösteriyor ki, bir kimse tevbe edip en büyük zat olsa da, yine eski günahını bilenlerin yanında üzücü durum meydana getirebiliyor.