Üzülmeyiniz, Allahü teâlâ sizi kurtardı
Hacı Ferhad adında bir zât şöyle anlatmıştır: "Mısır'dan gelirken, Akdeniz'de gemimiz sâkin sâkin yol alıyordu. Peşimize bir korsan gemisi takıldı. Saldırmak için yaklaşmaya başladı. Gemimizde Şeyh Burhâneddîn ve dedesi Şeyh Muhammed Çelebi Sultan hazretleri de vardı. Bu tehlikeli durum karşısında biz çok endişelendik. Geminin baş tarafına geçip oturdular ve bize; "Üzülmeyiniz! Allahü teâlâ sizi kurtardı!" dediler. Bir de baktık ki kuvvetli bir fırtına çıktı. Korsan gemisi dalgalar arasında kalıp battı. Bizim gemiye bir şey olmadı. Böylece korsanların şerrinden kurtulduk."
Şeyh Burhâneddîn hazretlerinin sevenlerinden olan Ispartalı Abdülkâdir Efendi şöyle anlatmıştır: "Bir defâsında Karadeniz'de gemi ile sefere çıkacaktım. Yanımda bir de arkadaşım vardı. Gideceğimiz gemiye eşyâlarımızı koyduk. Bu arada arkadaşım bir iş için yanımdan uzaklaşmıştı. Onu beklerken Şeyh Burhâneddîn hazretleri âniden gözüme göründü; "Bre Abdülkâdir! Bu gemiye binme, Allahü teâlânın izniyle bu gemi batar! Ötede bir gemi var ona bin!" buyurdu. Ben hemen eşyâları alıp o gemiye geçmek için hareket ettim. Şeyh hazretleri bana yardım edip eşyâları öbür gemiye taşıdı. Sonra birdenbire gözden kayboldu. Oracıkta donup kaldım. Bu arada arkadaşım da geldi. Benim gemi değiştirdiğimi görüp; "Niçin o gemiyi bırakıp bu gemiye bindin?" diye çok sıkıştırdı.
Fakat sonunda râzı olup bindiğim gemiye geldi. Binmeyip ayrıldığımız gemi denizde bir mil kadar yol aldıktan sonra battı. Arkadaşım geminin battığını görünce o gemiye binmediğimiz için çok sevinip Allahü teâlâya şükretti. Bana da çok minnettâr kaldı. Bunun üzerine ben o arkadaşa; "Benim bir şeyhim var, Şeyh Burhâneddîn hazretleridir. O sultan gözüme gözüküp o gemiye binme diye beni uyardı. Yoksa hâlimiz harabdı." dedim."Ispartalı Osman Dede adında bir zât şöyle anlatmıştır: "Akdeniz'de bir gemi yolculuğunda idik. Mısır'dan Anadolu'ya geliyorduk. Yolda peşimizden bir korsan gemisi yetişti. Çâresiz kalmıştık. Ben; "Ey Şeyh Burhâneddîn hazretleri! Bizi kâfir diyârında esir kalıp hendek kazmaya lâyık görmeyesin!" diyerek Allahü teâlânın izniyle o zâtın rûhâniyetinden yardım istedim.
Tam darda kaldığımız ve düşmanın pençesine düşeceğimiz anda Şeyh Burhâneddîn hazretleri deniz üzerinde görünüverdi. Bindiğimiz geminin arkasına geçip gemimizi itti. Sonra gözden kayboldu. Gemimiz öyle süratlendi ki, korsan gemisi çok gerilerde kalıp bize yetişemedi. Düşmana esir düşmekten kurtulup sağ sâlim yurdumuza ulaştık.
"Uluborlu'dan Abdullah Dede şöyle anlatmıştır: "Burhâneddîn Efendi şeyhliğinin ilk yıllarında Uluborlu'ya geldi. O zaman yirmi yaşında idi. Câmide halka vâz ve nasîhat etti. Tesirli sözlerini dinleyince günahlarıma pişman olup tövbe ettim. Vâz bitince, onu evine dâvet edenler oldu. Daha sonra da yanında talebeleri ile Uluborlu'dan ayrılıp giderken halk büyük bir kalabalık hâlinde uğurlamaya çıktı. Biz hisar tarafında bâzı kimselerin işinde ücretle çalışıp taş çıkarıyorduk. Şehir halkı şeyh hazretlerini uğurladı. Biz de seyrediyorduk. Bizim yanımızda çalışan iki kişi vardı. Burhâneddîn hazretlerine dil uzatıp; "Bir oğlanın arkasına şeyh diye düşmüşler!" dediler. Bununla kalmayıp uygun olmayan bir hayli söz söylediler.
Onların çirkin sözlerini işitince âdetâ ciğerim kanla doldu. Tam ileri geri konuştukları sırada, dağdan koca bir kaya kopup üzerimize doğru yuvarlandı. Ben hepsinden ön tarafta idim. Taş tam üstüme düşeceği sırada gaybdan bir el uzanıp ensemden tutarak beni oradan alıverdi. Yanımda bulunan o iki kişi ise taşın altında kalıp ezilerek öldüler. Bu hususla ilgili olarak sonra bana talebeleri şöyle anlattılar. Hocamız ile yolda bir yerde öğle namazı kıldık. Bu sırada hocamız; "Bana bir iplik verin." dedi. Hemen bir parça iplik verdiler. Bulunduğu yerde bir kere dönüp ipliğe bir düğüm atarak yere bıraktı.
Talebelerinden biri bu işin hikmetini sorunca da; "Bir dervişim vardı. Onu kurtardık! İki inkârcıyı da taş bastı!" dedi."Burhâneddîn hazretlerinin zamânında yaşayan ve şeyhlik dâvâsında bulunan bir kimse onu ve talebelerini son derece rahatsız ediyor, sıkıntı veriyordu. Yaptığı işlerde aşırılığa kaçıyor, onların da böyle yapmasını istiyordu. Şeyh Burhâneddîn hazretleri ve talebeleri ise bütün işlerinde îtidâl, orta yol üzere bulunuyordu. Talebeleri o kimsenin verdiği sıkıntılardan dolayı hep birlikte hocalarına şikâyette bulundular. Hocaları bir hac mevsiminde Arafat'ta kendilerine sıkıntı veren kimsenin zararından kurtulmak için duâ etti. Duâ sırasında kendilerine ziyâdesiyle sıkıntı veren adam attan düşüp öldü