Sultan İkinci Mahmud Han, musahibi (sohbet arkadaşı) Said Efendi ile birlikte ramazanda Dersaadet sokaklarını gezerler. Balıkçılıkla uğraşan garip ve fakir bir ihtiyara iftar için misafir olurlar. Bahçeli, nevi şahsına münhasır, küçük ama hoş bir evde oturan Balıkçı Baba, iftar için iskelede kendine hoş bir iftar sofrası hazırlamıştır. Balıkçı Baba’nın hareketleri Sultan’ın dikkatini çeker. Zira Balıkçı Baba tabağındaki yemek bitmeden denize sallamaktadır. Sultan Mahmud Han sinirlenerek, yanındaki Said Efendi’yi ikaz etmesi için dürter.

Said Efendi: Bre baba ne yaparsun?.. Yemekleri niye denize sallarsun. İsraftır bilmez müsün!..

Balıkçı Baba: Bre densiz, ev sahibinin işine karışılmaz!.. deyü, Said Efendi’nin, ense köküne okkalı bir fiskeyi aşkeder. Said Efendi tokadı yiyince, iki dost neye uğradığını şaşırır. Sofra duası çabuk yapılır. Sultan Mahmud ve Said Efendi müsaade isteyip kalkarlar.

Sultan Mahmud: “Said Efendi, boğazdaki sahile yakın yalılardan birinde iftar hazırlığı yapılsın. İftarda hiç bir eksiklik bulunmasın. Bu ihtiyara dersini verelim. Kendisi, devlet erkânı gibi karşılansın” diye emir verir. Said Efendi “Emriniz başum üstüne şevketlüm” der. Bir kaç gün sonra Balıkçı Baba iftara davet edilir. İki garip yolcunun, zengin olduğunu görünce şaşırır. Yalı da denize sıfırdır. Sofra iskeleye kurulur. Namazlar kılınır. İkram başlar. Sofraya altın, gümüş varaklı tabaklar gelir gider. Kristal ve ince belli bardaklara şerbetler dolar. Ancak Sultan Mahmud, yemeği yiyip tabak, bardak, kaşık, çatalı denize sallamaktadır. Balıkçı Baba şaşkın ama gayet sakindir. ‘Gık’ demez... Said Efendi duruma el koymaya karar verir. İhtiyar aşka gelsin, diye kulağına fısıldayarak,

Said Efendi: “Balıkçı Baba, şu beyzadeye baksana, israf ediyor! Ayıptır...” deyince, Balıkçı Baba, Said Efendi’nin ense köküne fiskeyi fena patlatır ve:

Balıkçı Baba: Bre densiz!.. Ev sahibinin işine karışılmaz!