Mübarek göğsünün yarılması
Süt anne Halime Hatun anlatır:
Server-i âlem bir gün sordu:
- Gündüzleri kardeşlerim görünmüyorlar, acaba nerede oluyorlar?
- Koyun gütmeye giderler. Eve, ancak gece gelirler, dedim. - Beni de onlarla beraber gönder. Ben de koyun güdeyim, dedi. Bahaneler bulup nice özürler söyledim. Sonunda gönlünün razı olması için; “Peki” dedim. Ertesi gün mübarek saçlarını taradım. Elbiselerini giydirip süt kardeşleriyle beraber gönderdim.
Birkaç gün gidip geldi. Bir gün süt kardeşi Şeyma kırdan geldiğinde: - Gözümün nuru oğlum Muhammed nerededir? diye sordum. - Sahrada anneciğim. - Ciğerimin köşesi bu sıcağa nasıl dayanıyor?
- Ey anneciğim! O’na asla zarar gelmez. Zira, mübarek başı üzerinde bir bulut, devamlı O’nunla hareket etmekte; böylece güneşin sıcağından korunmaktadır.
Neler söylüyorsun? dediğimde, yemin etti. Ancak o zaman rahatladım. Yine bir öğle vakti süt kardeşi Abdullah koşarak gelip; - Anneciğim! Acele koş!.. Kureyşi karındaşımla beraber koyun güdüyorduk. Ansızın gökten yeşiller
giymiş iki kimse geldi. Kardeşimi yanımızdan alıp dağın başına götürdüler. Arkası üzere yatırıp bıçak ile karnını yardılar. Haber vermek için geldiğimde oradaydılar. Kardeşimin sağ kalıp kalmadığını bilemiyorum, dedi.
O anda kan başımıa sıçradı. Sür’atle oraya gittik... O’nu sağ gördüm. Hemen mübarek yüzünü başını öpüp;
- Ey gözümün nuru! Ey âlemlere rahmet oğlum! Bu nice haldir? Ve başına gelen nedir? Seni kim rahatsız etti? diye sordum. O da şöyle anlattı:
“Evden çıktıktan sonra yeşil elbiseli iki kimse gördüm. Birinin elinde gümüşten bir ibrik, birinin elinde yeşil zümrütten bir leğen vardı. Leğen, kardan beyaz bir şey ile dolu idi. Beni dağ başına götürdüler. Biri, arkam üzere yatırdı. Ben seyrederken göğsümü göbeğime kadar yardı. Hiç acı ve elem duymadım. Elini sokup içinde ne varsa çıkardılar. O beyaz şey ile yıkayıp yerine koydular. Biri diğerine; Kalk, ben de hizmetimi yerine getireyim, dedi ve elini sokup yüreğimi çıkardı. İki parça etti ve içinden siyah bir şey çıkarıp attı. Ve; “Senin vücudunda şeytanın nasibi bu idi. Çıkarıp attık. Ey Allahü teâlânın sevgilisi! Seni vesveseden şeytanın hilesinden emin ettik” dedi. Sonra yüreğimi kendi yanlarında olan latif ve yumuşak bir şey ile doldurdular. Nurdan bir mühürle mühürlediler. Halen o mührün soğukluğu, bütün azalarımda mevcuttur. Onlardan biri, elini yarılan yere koyunca yaram iyileşti. O zaman her biri, elimi ve yüzümü öptüler ve beni burada koyup gittiler.”
Baktım, yarılan yer, mübarek göğsünde belli idi.
Sevgili Peygamberimizin başından geçen ve Kur’an-ı kerimin İnşirah suresinin birinci ayet-i kerimesinde bildirilen bu hadiseye Şakk-ı sadr yani göğsünün yarılması, denir.
Halime Hatun, dört yaşından sonra O’nu Mekke’ye götürüp annesine verdi. Dedesi Abdülmuttalib, Halime Hatun’a çok büyük hediyeler verip ihsanda bulundu.